Techpanel

Sabah gazetesi yazarlarından Süleyman Yaşar\'ın dünkü yazısı dikkatimi çekti. “2011\'de gazete satışları ne olacak?” başlıklı yazısında, dünyada yazılı basının bittiğine dair, ayrıca teknolojinin medyayı yeniden düzenleyeceğine dair ileri sürülen iddialara cevap olarak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki gazetelerin satış oranlarını vererek, ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını anlatmaya çalışmış. Bu amaçla OECD\'nin araştırma sonuçlarından da yararlanmış. Yazarın iddiasına göre, yazılı basın, teknolojiyle birlikte yeni kanallara sahip olacak. Bu sayede yüksek bir okur sayısı elde edilecek. İnsanlar, gazete yazılarına, web ve interaktif tablet uygulamalarından erişebilecekler. Peki, gazete okurları bu kanallardan erişmeye başlarsa, reklam verenler açısından gazete reklam mecrasının önemi ortadan kalkar mı? sorusu aklıma takıldı. Çünkü markalar, zaten interaktif mecraların her çeşidini, her biçimini etkin olarak kullanıyorlar. Yazılı basın reklam mecrası, basılı olmasından ve okur-gazete ilişkisinin o kendine has özelliklerinden dolayı, şu an markalar için farklı bir mecra durumunda.


Adıyaman ilinde, bir firma tarafından kiralanan billboard reklamı, yoldan geçenlerin dikkatini çekiyor. Billboard'un yanına yaklaşıp inceliyorlar. Ama inceledikleri reklamı veren firmanın tasarımı değil, billboard'ta ticari bir firmaya ait reklamın üzerine, yılbaşında aşk acısı çeken birinin el yazısıyla yapıştırdığı notu inceliyorlar. Billboard'un üzerine yapıştırılan not, meleğime… Başlığını taşıyor, ayrılığın ağır geldiğini yazan şahıs, sevdiğinin yokluğundan kaynaklı yaşadığı acıyı anlatan diğer ifadelerden sonra “beni sensiz bırakmaya hakkın var mı” ifadesiyle de yazısını bitirmiş. Acısını, farklı bir yöntemle billboard'a taşıyan şahısın yazısı, herkesin ilgi odağı oldu. İnsanlar, billboard'la ilgileniyor ve şahsın yazısını gülümseyerek okuyorlar.


Pazarlama konferansında konuşma yapan TOFAŞ Uluslararası İş Geliştirme Müdürü Özgür Özel, insanların, seçenekler arasından birini satın almaya karar vermelerinin, yaşamlarındaki önemli süreçlerden birini oluşturduğunu, insanların bu kararlarını yönlendirebilmek için, reklam ve pazarlama kampanyalarına, markaların milyonlarca Euro yatırdıklarını söyledi. İnsan psikolojisinin doğru noktalarına temas etmenin, bu noktada öneminden de bahseden özel, bireysel ikna yöntemlerinin kurumlara yansıtılabileceği iddiasını ileri sürerek, Pazarlamanın ikna silahlarının 6 maddesinin altını çizdi. Vaat edilenlerin sürekliliğinin olması, müşterinin diğer müşteriyi ikna edebileceği yönteminin kullanılması, satışı yapılanın kişiselleştirilmesi, müşteriyi memnun etmek adına, ne kadar verilirse o kadar alınabileceği düşüncesinin olması, müşteriyle temas halindeyken otoritelerden yardım alınması ve kendini sevdirme gibi unsurların, insanları ikna etme noktasında başarı sağlayabileceğinden söz etti.


Marka konferansı 16-17 aralık tarihleri arasında İstanbul Swissotel the Bosphorus'ta yapıldı. Konferansa 1200 kişi katıldı. Katılımcıların büyük çoğunluğu pazarlama ve marka yöneticilerinden oluşuyordu. Elektronik Haber Ajansı'nın haberine göre, gelecekteki marka dünyasını bilgi ve deneyimleriyle şekillendirmeyi amaçlayan konferansta, girişimciler başarı hikâyelerini paylaştılar. Dünyada işlerin yapılma biçimleri, marka yönetimleri aktarıldı. Konferansta ki konuşmacılardan bir olan Ayşegül Yürekli Şengör; uzun zamanlar boyunca sürekli değişen şartlara dayanabildikçe markaların güven verdiğini, farklı özelliklerini tüketiciye sevdirebildikçe ve temel anlamda ki ilk vaatlerini koruyabildikçe, markaların güçlenerek büyümeye, varlığını korumaya devam ettiklerini söyledi.


Pazarlamada başarı, sadece doğru bir fikri bulmak ve onu doğru bir şekilde planlamakla ilgilidir. Eğer doğru bir fikriniz varsa, onu planlarken doğru güzergahları takip ediyorsanız, hiçbir şey size engel olamaz. Fikri bulmak, ilk çalışma merkezini kurmak, ilk etapta yeterli gelebilir ama asıl iş bundan sonra başlar. Pazarlamada en doğru adımlar bazen, insana çok küçük veya sınırlı gelebilir ama bunun bir önemi yok. Önemli olan, atılan o küçük adımların doğru olması. Küçük adımlar, alınan riskin büyüklüğüne bağlı olarak bazen insanı korkutabiliyor. Riskin büyüklüğü, atılan minik adımlarla karşılaştırılınca, umutsuzluk veya “acaba yanlış mı yapıyoruz” düşüncesini getirebilir. İnsanlar genellikle, büyük bir risk aldıklarında, geliştirilen fikir doğrultusunda atılan adımların da büyük olmasını mantıklı buluyorlar. Halbuki yapılan pazarlama faaliyetlerinin ne kadar büyük olduğu önemli değildir. Hiç tahmin edemeyeceğiniz bir işlem sizi en tepeye götüren önemli bir yol olabilir. Burada önemli olan insanın önce kendine inanmasıdır. Kişi yapabileceğine, başarabileceğine inanmalıdır. Bu inanç, yapacağı işin ihtiyaç duyacağı enerjiyi sağlayacaktır.


Günümüzde sinema ve televizyon öyle bir hale geldi ki sanatsal film veya önemli bir konusu olan filmleri izlemek neredeyse imkansız hale geldi. Çünkü gösteri dünyası, pazara endeksli olarak çalışmaya başladı. Tabi bu şekilde ifade edince, sanki eskiden pazara endeksli değilmiş gibi bir sonuç ortaya çıkabilir. Elbette Pazar o zaman da önemliydi. Ne kadar para kazandıkları, kazanacakları hesaplanıyordu. Yine de eskiden, filmlerin önemli bir konusu olurdu. Filmler bir şeyler anlatırdı. Küçük bir yaşantı biçimi, düşünce biçimi, deneyimlerle elde edilmiş bir sonuç, çeşitli insan gruplarının yaşamları, aşkları, çalışmaları, mücadeleleri, yaşamlarında karşılaştıkları durumlar işlenirdi. İnsanlar filmleri izlediklerinde, hem keyif alırlardı hem de bir şeyler öğrenirlerdi. Bakış açıları genişlerdi. Filmler, yaşamsal sorunları, bireyleri, kurumları anlatırdı, daha doğrusu insana dair yeni bir şeyler aktarırdı. Şimdiki sinema ve dizi filmlere baktığımızda ise, hepsi olmasa bile, bu durumun çoktan geride kaldığı görülüyor. Dizi filmler, izlenip reytingleri artsın, reklam veren firmalar diziyi mecra olarak görsün, para yatırsın diye çekiliyorlar. Televizyondaki dizi filmler, bazı sinema filmleri, sırf bu amaç çerçevesinde kurgulanıyor. İnsanların dikkatini çekebilmek için olmadık konular, sanki normalmiş gibi işleniyor.


Bir kömür firması, sattığı ürün özelliğini ve pazarlama stratejisini daha nasıl ifade etsin? Hem firmanın müşterileri ve potansiyel tüketicilerine yönelik bakış açısını anlatıyor, hem sattığı ürünü anlatıyor, hem de tüketicilerin duygularına temas edip aşkı hatırlatıyor. Slogan ürünle ve firmanın bakış açısıyla birebir örtüşerek, insanların sloganı okuduklarında gülümsemelerini sağlıyor. Etkileniyor ve sloganı, firmayı, billboard\'u unutmuyorlar. İnsanlar sloganı ve firmayı birbirlerine aktarıyorlar. Billboard\'un fotoğraflarını çekip internette yayınlıyor, firmanın ayrıca reklamlarını yapıyorlar. Billboard\'un önünden geçip, reklam tasarımına bakmadan, diğer bilgi mesajlarını merakla incelemeden geçmiyorlar. İşte, bir billboard tasarımının bu özellikleri onları etkili kılıyor. Bu tip tasarımlar haber oluyorlar. Halbuki firma, küçük bir alanda, belki de birkaç noktadaki billboardları kiralayıp bu tasarımın uygulanmasını sağlıyor. Firmanın yaptığı tek şey bu. Tasarım maliyeti, billboard kira maliyeti, yapıştırma bedeli ödüyor sadece.


İnteraktif ajanslar derneği kuruldu. Dijital platformlar üzerinde, reklam verenlerin pazarlama iletişimini sürdüren, ajansların sorunlarına çözüm üretmek üzere, kurumsal standartlarını, bireysel yeterliliklerini geliştirme amaçlarıyla İNTERACT derneği kuruldu. Derneğin ilk üyeleri arasında; e fabrika, Gri Creative, Rabarba, Positive, C Section, Mana Dijital, McCann Ericson, MagiClick, Tagwondo, Nexum Creative gibi ajanslar bulunuyor. Üye olmak isteyen ajanslarda aranan koşullar arasında da, dijital platformlar üzerinde tasarım, strateji ve teknoloji geliştirme seçeneklerinden ikisini hali hazırda sürdürüyor olması, bu alanlarda proje üretiyor olması ve bunları, en az iki senedir faaliyette olması, herhangi bir mecra, reklam veren, medya organı gibi kuruluşlarla ortaklığının olmaması gibi koşullar bulunuyor. Bunların dışında, üye olacak ajansın gelir düzeyi, istihdam ettiği kişi sayısı da aranan özellikler arasında.


Geçtiğimiz sene hemen her yerde haber olan, reklam ve pazarlama sektörlerini yakından ilgilendiren, yeni bir ürünün üretildiğine yönelik bir duyuru yapılmıştı. Dünyanın en çok bilinen teknoloji markalarından Xerox markası, 150 derecelik ısıyla eriyen plastiğin formuna zarar vermeden, 140 derecelik ısıyla iletken elektronik devreler üretmişti. Ürün “Gümüş Kurşun” olarak adlandırılmış ve bunun kumaş, plastik, film gibi yüzeyler üzerine basılabileceği ifade edilmişti. Elektronik devreler insanların giysileri üzerine basıldıktan sonra, bilgisayar tarafından kontrol edilebilen, birbirinden farklı reklam mesajlarını iletebilecekti. Elektronik devreler aynı zamanda, form baskısı yapan bir yazıcıda, doküman basar gibi basılabilecek, enerji depolama özelliklerine sahip güneş enerjisi hücreleri, plastik yüzeylere basılabilecekti. Aslında günümüzde bu ürünün bir benzeri bulunuyor. Silikon bazlı çip olarak bilinen ürün. Fakat bunun üretim maliyeti çok yüksek olduğu için, firmalar bunu kullanamıyor. Xerox aynı zamanda, ürettiği ürünün maliyetinin her ölçekteki firma tarafından rahatlıkla kullanılabilecek kadar uygun olduğunu ifade etmişti.

Ara: 4447556,RKLMBeni Ara